31 Aralık 2013 Salı

41 - SON HAREM - PETER PRANGE

SON HAREM
BASKI:  2009
         1. Baskı
YAYINEVİ: Koridor Yayınları
         438 Sayfa
PETER PRANGE
231 sayfa roman, sonraki 7 sayfada da kronoloji ve teşekkür olan iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Kitabın gerçek ve kurgu karışımı olduğu yazılmış ama bana tamamen kurgu gibi geldi. Alırken kitapçı bana öve öve bitirememişti yazarını; dediği kadar güzel bir kitap değildi. Okunmasa da olur türünden bir romandı. Daha güzel olabilirdi gibi bir his uyandırdı bende. O dönemin sosyal olaylarına da üstünkörü değinip geçiyordu.
Gelelim kitabımıza. Abdülhamit'in haremini ve tahttan indirildikten sonra haremde yaşayan birkaç kişi üzerinden, birden sokağa terk edilen o görkemli ve korunaklı hayattan koparılmış sosyal hayatı olmayan kadınları anlatıyor. 
Kahramanlarımız: Elisa adında bir Ermeni ve aynı köyde getirilmiş babası Kürt annesi Çerkez Fatima, Tayfun adlı önce padişahın sonra İttihat ve Terakkinin gözde subaylarından biri bir de Alman bir doktor olan Felix, bir ara Aram adlı bir Ermeni genç de var ama o pek ortalıkta görünmeyen biraz ikinci planda kalan birisi.
Ermeni ve müslümanların beraber yaşadığı bir köyde olaylar çıkıyor ve osmanlı askerleri olayları yatıştırmak için herkesi öldürüyor. Olayda Elisa ve Fatima sağ kurtuluyor çünkü o gece Kadir gecesi ve ikisi beraber dua ederlerse bir mucize gerçekleşeceğine ve köyün huzura kavuşacağına inandıkları için köyün dışında bir yerde bulunuyorlar. Daha sonra ikisini alıp Adana'ya satmaya getiren köle tüccarı sonunda ikisini de aynı zengine satıyor. Adamın sarayda güzel bir işe girme ihtimali doğunca Fatima'yı saraya satıyor, fakat Fatima Elisa'dan ayrılmayınca Elisa'yı da saraya hizmetçi olarak alıyorlar. İkisi de büyüyünce Fatima'nın hayali padişahın gözdesi olmak; Elisanın hayali de hizmetçilik süresini doldurup özgür olmaktır. Fatima isteğine kavuşuyor, fakat bu biraz da Elisa'nın güzel sesi sayesinde gerçekleştiriyor. Elisa padişaha her gün kitap okuyor ve bu sayede yabancı dil öğreniyor. Fatima da padişahın son aşkı oluyor ve bir oğlu dünyaya geliyor. 
Bu arada padişah sürgüne gönderiliyor. Sürgündeki padişahla yeni hükümet anlaşıyor, padişah onlara kendi adına yurt dışındaki bankalarda bulunan paraları verecek onlar da padişaha Fatima'dan olan oğlunu verecek. 
Tayfun hem Fatima'nın güzelliğine vuruluyor hem de padişaha son darbeyi vurmak adına Fatima ile evleniyor. Sonra yapılan anlaşma gereği çocuğu annesinden kaçırıp padişaha veriyor, anneye de yalan söylüyor ve bir süre sonra da oğlunun öldüğünü söylüyor. Fatima bu haber üzerine alkolik oluyor ve Tayfun ile ilişkilkeri bozuluyor. Elisa da Ermeni tehciri sırasında sürgüne gönderiliyor ve aram onu bir tecavüzcünün elinden kurtarıp kafileden kaçırıyor. Alman doktorla karşılaşıyorlar ve Elisa'yı ona teslim ediyor.
Padişah öldükten sonra oğlunun yaşadığını öğrenen Fatima tam ruhsal bir çöküntü yaşıyor ve kendini toparlayamıyor. oğluyla aralarının düzelmesini ve kendini toparlamasını sonunda Elisa sağlıyor.
Kitapta hep merakla beklediğim Tayfun ölecekmi sorusu sona kadar beni sürükledi. Tayfun'un ölümünü beklerken de aklıma bir anım geldi. "bir ara işyerimdeki çocuklarla beraber film izlemiştik. Film bilimsel içerikli idi: kahramanın çevresindeki herkesin başına hep kötü şeyler geldi ama kahramanımıza hiç birşey olmadan filmi bitirdi. Salondan çıkarken bütün çocukların tek lafı 'adam ölmedi' oldu." Ben de her okumaya ara verişimde çocuklarla aynı şeyi düşünüp merakla bekledim:) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder